2 Ağustos 2011 Salı

Diablo III İnceleme



Şeytani güçler geri dönüyor!
“Diablo, Mephisto ve Baal’in insanlığı kötü emelleri için esir etme planlarının boşa çıkartılması ve ruh taşlarının parçalanmasının ardından 20 yıl geçmişti... Onlara karşı savaşanların hafızasından bu anı çok yavaş siliniyor ve ruhlarındaki yara halen yanıyordu...

Deckard Cain, şeytani güçlerin yeniden kıpırdanışları hakkında bilgi toplamak için Tristram Katedrali’nin kalıntılarını araştırmaya gittiğinde, tıpkı Diablo’nun dünyaya ilk girdiği gibi bir kuyruklu yıldız aynı yere düştü... Yıldız, içinde kara bir kehanet barındırıyor ve Tapınak kahramanlarını, ölümlülerin dünyasını Yanan Cehennem’in (Burning Hells) yükselen gücüne karşı korumaya çağırıyordu ve hatta bu çağırış Cennet’in koruyucularını bile Cennet’i korumaya topluyordu...”


Belki birçoğumuz için sıradan bir gündü, belki de sıra dışı şeyler yaşamıştık... Birçok hayranı içinse, Diablo III’ün duyurulduğu haftaydı, geçtiğimiz günler.

Sinematik ve oyun içi videolarının yayınlanmasıyla, beklenen Diablo III resmen duyurulmuş oldu ve aslında Blizzard, Barbarian ve Witch-Doctor karakterlerini tanıttığı 20 dakikalık videoyla da Diablo III’ü uzun bir zamandır sessizce hazırladığını ortaya çıkarmış oldu.

Biz de hemen oyun içi videoyu, yapılan açıklamaları, röportajları, görüntüleri, Internet’te Diablo III hakkında yazılan bilgileri araştırarak, Diablo’nun ne aşamaya geldiğini öğrenmeye çalıştık.

“This place is thick with the stench of ghouls...”

Yayınlanan videoları ağzımız açık bir şekilde izledikten sonra, ilk göze çarpanlar, renklendirilmiş ve daha interaktif hale gelmiş Diablo dünyası oldu. Karamsar ve karanlık ambians halen devam etse de, yeni nesil oyun dünyasına çok şık bir şekilde terfi ettirilen Diablo III daha etkileşimli daha ‘ışıklı’ bir dünya gibi gözükmekte. Aslında özellikle ışıklandırmalardan ve modellemelerden ötürü, geliştirilmiş bir Warcraft 3 grafik motoru ile karşı karşıya olduğumuzu düşünmedim değil. Çünkü oyun içi görüntülerde gördüğümüz, kamera açısı, yakın çekim yapabilme, savaş anları, karakter animasyonları, silahların etrafında sahip olduğu element gücüne göre bir ışığın oluşması gibi özelliklere Warcraft 3 hayranları da bir hayli aşinadır.

Aynı zamanda oyundaki karakterler ve yaratıklar özenle detaylandırılarak hazırlanmış. Karakterlerimize yüksek özellikli zırhlar veya giysiler verdiğimizde de bu detayı fark etmemek mümkün değil, zaten her karakter için ayrı ayrı özel olarak hazırlanan eşya yelpazesi Diablo’nun ve dolayısıyla Blizzard’ın övündüğü bir noktadır.

Ara yüz ise daha kullanışlı hale getirilmiş. Eskiden sağlık ve mana iksirlerinin olduğu yerde şimdi yetenek ve/veya büyü simgeleri bulunmakta (World of Warcraft benzeri) ve bu sayede eskide olduğu gibi F1, F2, F3... kısa yollarında kaybolmamıza gerek kalmıyor. Çünkü aynı zamanda ‘mouse wheel’ veya ‘tab’ tuşu ile de yetenekler arasında değişim yapabiliyoruz. Böylece Blizzard’ın dediğine göre sadece fare ile oynayabileceğimiz şekilde basit ama bir o kadar da arka arkaya yetenek/büyük manevraları yapabileceğimiz kullanışlı bir kontrol sistemi oyuna entegre edilmiş. Peki o zaman sağlık veya mana iksirlerini nasıl kullanacağız? Şimdilik gözüken, sağlığımızı öldürdüğümüz yaratıklardan düşen iksirlerle yanımızda taşımadan direkt olarak tamamlıyoruz. Bunun sebebi savaş hızının ve oyun heyecanının eski oyunlarda iksirlerle kaybolup gitmesi. Yere düşen iksirlerden sadece biz değil grubumuzdaki tüm karakterler yararlanabiliyor ki bu da oyunun akıcılığını bir hayli yükselten bir unsur olmuş.
Yavaş ol... Taşları devireceksin...

Henüz 2 karakter sınıfı açıklanmış durumda; Barbarian ve Witch-Doctor. Barbarian aynı şekilde yer alsa da, Witch-Doctor, Diablo II’deki ‘Necromancer’a denk düşüyor gibi. Barbarian yine bildiğimiz kaslı, vurdu mu kıran, engel tanımayan yakın dövüş ustası... Fakat Diablo III’ün yeni kabiliyetleri ile Barbarian da bir hayli yol almış. Oyun dünyasındaki her şey birebir kullanılamasa da veya etkilenmese de bazı yerlerin yıkılarak, vurularak, avantaja çevrilmesi sağlanmış. Çünkü eski oyunlara göre ‘çevre’ faktörü artık oyunun bir parçası. Göz alıcı grafiklere, başarılı fizik motoru da eklenince Diablo dünyası gerçekten oyuncular için çok davetkâr hale gelmiş. Parçalanan yerler, dökülen köprüler, kırılan duvarlar, sağdan soldan tırmanan yaratıklar, aşağı düşen cesetler Diablo III’ün göze çarpan yeniliklerinden. Unutmadan söyleyelim... Oyun içi videosunda gördüğümüz kadarıyla, zindanda dolaşıp aşağı yukarı katlara çıkarken ilk iki oyundaki gibi bir kapıya tıklayıp kendimizi gitmek istediğimiz yerde bulmuyoruz artık. Karakterimizle bir merdivenden aşağı inerek veya yukarı tırmanarak katlar arasında dolaşabiliyoruz.

Witch-Doctor’dan da bahsetmek gerekirse, kesinlikle Necromancer’ın tahtına aday... Öldürücü büyüleriyle, cesetlerden kendine hayvancıklar yaratabilmesiyle ve hatta bu hayvanları yine büyüleriyle daha güçlü hale getirebilmesiyle, yakın dövüş sevmeyip uzaktan müdahale etmeyi sevenler için birebir olmuş. Zaten daha bol ve büyük gruplar halinde saldıran yaratıkların bulunduğu Diablo III’te bu tip bir karakter seçmek de çok eğlenceli olacaktır. Fakat Blizzard yapımcılarının bir açıklamasına göre, Witch-Doctor nevi şahsına münhasır bir karakter olduğundan Diablo III’te Necromancer’ın kaldırılması gibi bir şey söz konusu olmayabilir. Yani iki karakteri de ilerleyen günlerde yan yana görebiliriz.

“Cain hâlâ hayattasın...”

Diablo III'ün dünyası ilk iki oyunun aksine, görevler hikâyeler ve olaylarla dolu, bu da Diablo'nun çok eleştirilen önüne geleni öldür ilerle (hack&slash) türünden terfi ederek RPG & FRP (Rol Yapma Oyunu – Fantastik Rol Yapma Oyunu) klasmanına daha dolu dolu oturmasını sağlayacak. Örneğin zindanda kendilerini savunan ve yardıma ihtiyaçları olan bir grup kişiyle karşılaşabiliyor ve onlara yardım edip bize katılmalarını sağlayabiliyoruz (gösterimde eski simalardan Deckard Cain’i görüyoruz). NPC (bilgisayar kontrollü karakterler) ile yapılan diyaloglar sinematik bir hale getirilmiş ve özel bir pencereye taşınmış, bu da eski oyunun soğukluğunu ve donukluğunu canlandıran artı bir özellik olarak haneye yazılmış.

Görev ve olaylardan bahsetmişken, önemli bir noktanın daha altını çizelim. Diablo hayranları iyi bilirler, Diablo’daki zindanlar, haritalar, yaratıkların yerleri, mağara girişleri, ve benzeri birçok şey oyuna her başlayış da rasgele bilmediğimiz bir şekilde yaratılırdı. Bir önceki oyunda kuzeyde bulunan bir kapı, bir sonraki oyunda güneyde karşımıza çıkabiliyordu. Bu da oyunun kendini tekrarlayıp sıkmasını engelliyor ve yepyeni bir heyecan katıyordu. İşte Blizzard bu özelliği daha da ileri götürerek sadece harita bazlı bu piyango sistemini, olay ve görevler için de hazırlamış. Yani örneğin bir bölgede bir grup zombiyle karşılaştıysanız, bir sonraki oyunda tekrar o bölgede sizden yardım isteyen bir grup savaşçı da görebilirsiniz veya sizden eşlik etmenizi isteyen bir karavan da bulabilirsiniz.
Cehennem fokur fokur kaynıyor ve ölümlerin dünyası da yanmak üzere...

“Peki hepsi iyi güzel de, 3 cehennem lordunu öldürmüştük, kim kaldı ki savaşacak?” diye soruyorsanız, Blizzard yapımcılarının bir röportajda verdiği üstü kapalı cevap, herkesi bir miktar tatmin etmeyi başardı. O da şöyle: “Diablo evreninde 7 Cehennem Lord’u var.”. Bu durumda Diablo 2’de Lord’ların 3 tanesini yok ettiğimize göre, kalan dörtlüyle Diablo III’te mi mücadele edeceğiz, bunu da zaman gösterecek... Melek Tyrael’a ise ne olduğu halen meçhul. Worldstone’u yok ettikten sonra, Cennet tarafından cezalandırıldığı söylentileri ortalarda dolaşsa da, yine bize maceramızda yardım edeceği kesin gibi.

Açıklanan 2 karakter dışında, iki de şehir bulunmakta. Yeni Tristram (New Tristram) ile Caldeum... Evet yanlış duymadınız, “Yeni Tristram”. Yeni Tristram birkaç yıldır kurulu olan ve aslında fırsatçı tüccarların Tristram’ın tarihi unsurlarını kullanarak gezginlerden ve maceraperestlerden para kazanmaya çalışmak için yerleşim yeri yaptığı bir kasaba. Ancak Diablo’nun ortaya çıktığı Katedral’in tamamen yağmalanmasıyla gezginlerin de Yeni Tristram’a ilgisi azalmış ve kasaba derme çatma kulübelerin olduğu küçük bir yerleşim yeri haline dönmüş.

Caldeum ise bir zamanlar ticaretin merkezi olan ve inanılmaz ihtişamı ile herkesi etkileyen bir şehir... Fakat İmparator Hakan’ın hastalanmasıyla tüm bu güzellikler geride kalmış ve şehir de İmparatorun hastalığı ile beraber “hastalığa” kapılmış. Kargaşa ve düzensizlik hüküm sürerken aynı zamanda şehri terk edenlerle beraber, garip ölümler baş göstermeye başlamış. Hakan’ın ölümüyle beraber tahta otoritesiz oğlu geçmiş ve şehir daha da kötüleşmeye devam etmiş...

Ben onu oyalayacağım, sen de arkasından saldır!

Diablo demek aynı zamanda kooperatif oyun demektir. Yani arkadaşlarınızla beraber Yerel Ağ üzerinden veya Internet üzerinden beraberce oynayabilir ve görevleri bu şekilde tamamlayabilirsiniz. Diablo III’te bu özelliğe yine üstün çaba sarf edilecek gibi gözüküyor çünkü takım oyunu yine ön planda. Özellikle oyuna artık daha büyük yaratıklar eklendiğini düşünürsek (örneğin gösterimin sonundaki yaratık) takım çalışmasına daha çok ihtiyacımız var gibi gözüküyor. Çünkü yine Blizzard’dan gelen açıklamalara göre Diablo III’te daha çok ölecekmişiz. Gerçekten de devasa yaratığın Barbarian’ı eline alıp bir anda öldürmesi de bunu kanıtlar gibiydi.

Dahası... E burası Diablo evreni...

20 dakikalık tanıtım gösterimi bize bu kadar şey yazdırabiliyorsa, çıktığında saatlerce, günlerce, haftalarca sürecek olan Diablo III heyecanı kim bilir neler yazdıracak bizlere... Bakalım, gelişmeleri merakla takip ediyoruz.


                         
      

The Sims 3 World Adventures İnceleme

Sims dünyanın en çok tutulan serilerinden biri. Bu serinin tercih edilebilirliği ve popülaritesi onun günlük yaşamı oyundaki her alanda mümkün kılmasında saklı. Bu yeni formatta sıradan günlük ilgi alanlarımız değişiyor gibi. Sims tarihine dönüp baktığımızda arkamızda 17 geliştirme paketi ve 100 milyonun üstünde bir satış rakamıyla karşılaşıyoruz ve bu başarılı grafik 2000 yılında ilk Sims oyunu geliştirildiğinden beri devam ediyor. World Adventures'ın da bunların arasında yer alması bizim için pek şaşılacak bir şey olmayacaktır.

Bu yeni paket oyuna uluslararası bir açılım getiriyor ve oyunculara simslerini Çin, Mısır ve Fransa’nın egzotik mekanlarına gönderme imkanı sunuyor. Buna ek olarak yerel şehirleri araştırma görevi de üstleniyorsunuz. Yeni paketin getirdiği diğer bir özellik ise araştırma ve bulma görevlerinden oluşan küçük bir yapboz oyununu da, Sims fanlarına sunması. Tabi ki oyundan bundan çok daha fazlası mevcut. Oyuncuların simslerini ve sims evlerini daha değerli hale getirebileceği küçük, fakat gerçekten çok eğlenceli eklemeler de bu yeni ek pakette sizleri bekliyor.

Oyunun odak noktası 3 yeni şehirde toplanıyor. Shang Simla, Al Simhara ve Champs Les Sims. Bu şehirlerin her biri sağlam yapılı evlere ve gezinmek için muhteşem dükkanlara sahip. Yeterince paraya sahip olursanız bu 3 şehirden herhangi birine gidebilirsiniz. Orada kalma sürenizi ise yeni şehirdeki gerçekleştirdiğiniz görevlerdeki başarınızla belirlenen, Sims Visa leveliniz tayin ediyor. Başlangıçta yatak, banyo ve bardak gibi en çok kullanabileceğiniz, sizin için gerekli olan temel ihtiyaçlara sahip oluyorsunuz ve oyuna bu şekilde başlıyorsunuz.

Yeni şehirlerdeki en iyi eğlence kaynağı ise macera panosu. Burada yardıma ihtiyacı olan yerlilerden gelen postaları, topladığınız kıymetli metalleri ya da araştırdığınız tarihi mekanları bulabilirsiniz.

Bunlara ek olarak piramitleri ya da diğer tarihi mekanları araştırmanın World Adventures’ın sadece küçük bir kısmı olduğunu bilmeniz gerekli. Tanışacağınız bir sürü arkadaş, ziyaret edeceğiniz bir sürü mağaza ve bunlar gibi daha bir sürü şey bu oyuna eklenmiş durumda. Bir aile ile samimiyetinizi arttırmak size onların temel kişiliğini açıklayan gizli bir kitabı bulmak için size evi araştırma imkanını sağlıyor. Ya da sıradan 3 kişinin yerel bir iş hakkındaki gerçek düşüncelerini öğrenme imkanını size tanıyor.

Eski hatıralara ek olarak yaptığınız buluşlar sizin sims evinizde dekor olarak da yer alabiliyor. Örneğin tarihi bir mekandan bulduğuz tarihi bir eseri getirip kendi kahve masanızın üstüne koyabilirsiniz ya da hünerli bir yemek pişirme makinesini garajınıza kurabilirsiniz. Dilerseniz yabancı kişileri bir bardak meyve suyu içmek için evinize davet edebilirsiniz, tercih sizin. Gerçekten bu konuda oyun tasarımcıları işlerini çok iyi yapmışlar. Macera dolu bir dünyadan, sıradan ev yaşamınıza döndüğünüzde sanki hiçbir şey yaşamamışsınız gibi olmuyor. Artık evlerinize bodrum katı ekleyerek tamamen tuzaklarla, puzzlelarla dolu içinde karmaşık yapıların olduğu kendi mini-mezarlarınızı oluşturabiliyorsunuz da, bu da sıkıcı partilerinizdeki tüm buzları eritiyor.

Daha atletik ve gizemli simsler dövüş sanatlarını öğrenebiliyorlar. Bu simslerinizin stresini azaltmaya yardımcı oluyor, yeteneklerinin daha da gelişmesine imkan sağlıyor ve bazen de telepati kabiliyetilerini daha da arttırıyor. Sizin de tahmin ettiğiniz gibi Sims 3 bu pakette bir dizi fantastik elementi sizin huzurunuza çıkarıyor. Bu oyundaki en geniş kapsamlı macera aslında tarihi incelemelerden oluşuyor. Fakat oynadığı oyunda daha çok gerçeklik arayan oyuncular ise çok da uzaklarda yer almayan süper doğal elementleri araştırıp bulma imkanına da sahipler.

World Adventures gelecekte çıkacak sims paketleri için aslında bir yol göstermiş durumda. Her yeni pakette daha da gelişen Sims ailesi de bu pakette yine bir hayli yol kat etmiş gözüküyor. Oyuna eklenen birkaç yeni müzik ve simcenin daha da geliştirilmesi paketteki diğer artılar olarak karşımıza çıkıyor. Oyunun eksilerinden bahsedersek… Bir eksiğini gören varsa bana haber versin lütfen. Güzel oyunlu günler…

METRO 2033 İnceleme

Ukraynalı bir yapımcı firma olan 4A Games'in başarılı bir tanıtım ile satışa sunduğu Metro 2033, son zamanların en popüler isimlerinden. Henüz çok genç bir firma olan 4A Games, S.T.A.L.K.E.R.'ın da oyun motoru olan X-Ray'in geliştirilmesinde çalıştıktan sonra, Metro 2033'ün yapımına koyuldu. Aynı motorun geliştirilmiş bir versiyonu ile hazırlanan oyunun önce ekran görüntüleri ve bol sayıda trailer'ı yayınlandı. Bu sayede gündemde kalan yapım, bir anda hatırı sayılır bir kitlenin merakına neden oldu.
DirectX 11 desteğiyle gelen Metro 2033, ayrıca DX9 ve DX10'da da çalışıyor. Daha açılır açılmaz hoş bir giriş videosuyla karşılayan yapım, ardından şık menü tasarımıyla start alıyor. Detaylı sayılabilecek Options seçeneklerinde, ayarlarımızı kişiselleştirdikten sonra Metro 2033'ün gerilim ve aksiyon dolu dünyasına adım atıyoruz...

Romandan Oyuna
Dmitry Glukhovsky adlı Rus yazarın aynı adlı bir romanından uyarlanan yapım, post apokaliptik, yani felaket sonrası bir dönemi konu alıyor. Günümüzden sonra nükleer bir süreç yaşanmış ve sağ kalan insanların bir kısmı, gelişmiş şehirlerin altlarında yer alan metro ağına saklanmıştır. Yüzeyde kalan şanssızlar ise radyasyonun geri dönüşü olmayan kalıcı etkilerine maruz kalır...
Artık dünya adeta ikiye ayrılmıştır; başkalaşım geçiren yüzeydekiler ve onlardan köşe bucak kaçan metrolarda yaşayan halk... Moskova'nın metro hattında yaşayan insanlardan biri de, yönettiğimiz "Artyom" karakteri.

Gelecekten Bir Gün
Yapım, kurgusu gereği oyunun sekizinci gününde başlıyor. Eğer iyi bir sisteminiz ve ekran kartınız varsa, burada sizi tam bir görsel şölen bekliyor demektir. Metro 2033'ün çevre detayları ve ışık efektleri gerçekten etkileyici görseller sunuyor.
Kısa bir süre gelecekte, The Dark Ones adı verilen yaratık grubuyla karşılaştıktan sonra günümüze (yani 8 gün önceye) dönüyoruz. Yavaş yavaş karanlığın derinliklerine ilerlediğimiz ilk bölümlerde, bir yandan yapımın özelliklerini de tanıyoruz. Örneğin hayati önem taşıyan gaz maskemiz çok önemli. Yüzeye çıktığımız anlarda, bu maske sayesinde nefes alıyoruz. İşin kötü yanı, masketi uzun süre kullanamıyor oluşumuz. Üzerindeki filtrenin değişmesi gerektiği için, arada sırada çıkarmamız gerekiyor. Bu anlarda savunmasız olduğumuzdan, düşman saldırılarını buyur eder konumdayız. Maskeyi değiştirmezsek, bu sefer de temiz havasızlıktan zehirlenerek ölüyoruz...

Görevli
Yapımda görev aldığımızda, "M" tuşuna basarak bilgileri ve gideceğimiz yönü görebiliyoruz. Bu konuda epey orijinal bir fikir sunan 4A Games, görevlerin yazdığı bölümü oyunun içine yedirmiş. Öyle ki, "M"ye basınca, sağ elimize bir dosya alıyoruz. Bunun üzerinde görevin ne olduğu yazıyor. Bu sırada oyunun içerisindeyiz tabii. Aynı zamanda yanda da açılan ok işareti sayesinde, gideceğimiz yön, en basit şekliyle kullanıcıya tarif ediliyor.
Metro 2033, alternatif kapılar bulup ilerleyebileceğiniz bir oyun değil. Maalesef gideceğiniz hep bir yön var. Dolayısıyla orayı bulmak için dakikalarca aranacağınıza, "M" tuşuna basıp gideceğiniz yönü görebiliyorsunuz. Yapımda ayrıca fener kullanmanız da sınırlı. Öyle ki, enerjisi bittiğinde, "F" tuşuna basılı tutup dinamoyu çıkarıyorsunuz. Bu cihazı kullanarak fenerinizin şarjını dolduruyorsunuz. Ayrıca ilerleyen bölümlerde Night Vision da yardımınıza koşuyor.

Alışveriş
Oyunun en önemli özelliklerinden biri de alışveriş yapabilme özelliği. Metro 2033'de mermiler para yerine geçiyor. Bunları kullanarak sağlık mühimmatı, silah ve gaz maskesi için filtre alabiliyorsunuz. Ancak bir yandan da mermiler değerli. Zira metronun karanlık atmosferinde, yaratıklar ve şaşırtıcı ama Nazi'ler gibi düşmanlarla karşılaşmanız söz konusu. Bol bol silahlı çatışmaya gireceğiniz oyunda, mermiler ile adeta hayatınızı satın alıyorsunuz.
Karakterlerin suratlarında duyguları yansıtmayı deneyen yapımcılar, maalesef beklenen etkiyi sağlayamamış. Zira insan modellemeleri uzaktan hoş görünse de, yaklaştıkça canlılıktan uzak görseller olduklarını görmek zor değil. Buna karşın çevre detayları, mekanlar ve ışık efekleri bir hayli başarılı. Ancak şunu belirtmekte fayda var, oyunun görselleri DirectX 11 seviyesinde belirgin bir şekilde değişmiyor. Hatta değişiklikleri dikkatle aramak zorunda kalıyorsunuz.

Zeka Mağdurları
Seslendirmelerde bolca Rusça'nın kullanıldığı yapımda, insanlar arasındaki konuşmalar, sanki canlı bir ortamda olduğunuzu hissettiriyor. Bu da atmosfere olumlu katkı yapıyor. Silah sesleri pek başarılı olmasa da, ortalama FPS oyunları ayarında.
Yapay zeka açısından yapım maalesef sınıfta kalıyor. Özellikle karşılaştığınız yaratıklar çok fazla anlamsız devinimlerde bulunuyor. Bu durumu onların kurgusal zeka seviyesiyle değil, Metro 2033'ün yapay zeka seviyesiyle açıklamak gerek. The Dark Ones üyelerinde bariz bir kafa karışıklığı var, nereye saldıracakları belli değil. Ayrıca atak sırasında da, anlamsız kısa mesafeli sıçrayışlar yaparak, kullanıcıyı şaşırtıyorlar(!) Bir de vurulduklarında net bir karşılık görememek de bir hayli üzücü. Ateş ettiğiniz düşmandan ne görsel bir devinim ne de durumu destekler bir yapay zeka salınımı göremiyoruz.


Genel olarak baktığımızda ortalamanın üzerinde bir FPS, Metro 2033. Ukraynalılar gerçekten iyi iş çıkarmış fakat günümüzün başa güreşen (Call of Duty ve Battlefield gibi...) FPS'leriyle karşılaştırdığımızda, yapım birkaç adım geride kalıyor. Onlardan bambaşka bir kurguya ve tarza sahip olsa da, teknik olarak da rakipleri çok güçlü. Eğer S.T.A.L.K.E.R. tarzı, hikayesi ve atmosferinden etkilenebileceğiniz, oynanabilirlik açısından çok başarılı olmasa da iyi bir FPS arıyorsanız, Metro 2033 tam size göre. Aynı adlı romanın yazarı Dmitry Glukhovsky'nin Metro 2034'ü de yazdığını belirterek, olası bir devam oyunu için kapıyı açık bırakmakta yarar var.

Orjinal Kaynak:ShiftDelete

Grand Theft Auto Episodes From Liberty City İnceleme



Official Trailer için tıklayınız.

‘The Ballad of Gay Tony’ ve ‘The Lost and Damned’ isminde iki ek paket hazırlandı, ilk olarak Xbox platformuna sürüldü bu paketler. Otoriteler tarafından oldukça beğenildi ve yoğun ilgi gördü yapımlar, bunun üzerine Rockstar çalışmalara yeniden başladı. Sırada biz vardık, bu iki ek paket PC ve PS3 kullanıcılarına sunuldu. Liberty City’nin bambaşka hallerini keşfetmek ve yeni maceralarına tanık olmak için kaçırılmayacak fırsat; GTA IV: Episodes From Liberty City…
The Ballad of Gay Tony

Episodes From Liberty City’de bulunan iki paketten istediğinizi seçip başlayabilirsiniz, motor çetesi fikrinden ziyade daha ciddi ve karanlık işlerle uğraşmak çekici geldi bana. Bu yeni macerada bize eşlik edecek olan kişi Luis Lopez. Güzel bir giriş videosuyla hem şehrin yeni yüzünü görüyor, hem de yeni karakterimizi tanıyoruz, bu giriş videosunda Niko’ya rastlamamız da gerçekten çok güzel olmuş. Liberty City’nin gece hayatına yön veren ve gece kulübü işinde efsane olan Gay Tony isimli patronumuz var, işimiz onun istediklerini yapmak, gece kulüplerinde güvenliği sağlamak ve beladan uzak durmak.

Luis ile Tony arasında patron-işçi ilişkisinden çok arkadaşlık söz konusu, zaten Tony başkalarıyla sohbet ederken Luis’i iş ortağı ve arkadaşı olarak tanıtıyor. Luis ile ait olmadığı bu dünyada yaşam mücadelesi vereceğiz, kendisi işinden ve hayatından memnun, ancak ailesi ve eski arkadaşları onun ait olduğu yerlere dönmesini istiyor. Bunun yanında Tony de, gece kulüplerine olabildiğince bağlı kalmamızı, onu ve iş hayatını beladan uzak tutmamızı istiyor. Tabi kendisi istemeden de olsa yeterince bela açıyor Luis’in başına, ayrıca Niko gibi bu arkadaşımız da belayı mıknatıs gibi çekiyor.



Liberty City’nin gece hayatı, ilk olarak eğlenceli, para ve kızlardan ibaret gibi görünse de işin rengi ilerleyen bölümlerde değişiyor. Karanlık ve tehlikeli insanlarla karşılaşıyor, Gay Tony’nin yükselişini çekemeyen mafyalarla boğuşmak zorunda kalıyoruz. Ayrıca eski dostlarımız tehlikedeyken onları kurtarmakla meşgul olacağız ve Luis’in annesine sahip çıkmak durumunda kalacağız. Hikaye oldukça iyi işlenmiş, ara videolarla birlikte film tadını alıyor. Niko’yla birlikte sıfırdan en tepeye kadar çıktığımız hikaye kadar olmasa da TBoGT’nin senaryosu da sarıyor oyuncuyu.

Oyunda ilerledikçe yeni insanlarla tanışıyor, yeni görev yerleri açıyoruz. Tony’nin yanı sıra, başka insanların da işlerini hallediyor ve daha çok para kazanıyoruz. Ne kadar çok görev yapar ve ne kadar çok para kazanırsak, hayatımız o kadar değişiyor, o derece dikkat çekiyor ve bir o kadar da düşman ediniyoruz. Zenginliğin, para pulun, lüks yaşamın sunduklarının karşılığında birçok bedel ödüyoruz.



GTA IV’te cep telefonu en büyük dostlarımızdan biriydi, burada da aynı şey söz konusu. İnternetin de önemli olduğunu söylemek gerekiyor. Bazen kardeşlerimizden küfürlü mailler alabiliyor, kız kardeşimizin bizi çok özlediğini okuyabiliyoruz. Boş zamanlarımız da arkadaşlarımızla dışarı çıkabiliyor, ister striptiz kulübüne, ister yemeğe, istersek içmeye gidebiliyoruz. Lüks yaşam demiştik, golf oynamadan olmaz tabi. Daha fazla para kazanmak için yer altı dövüşlerine katılabiliyor, yasa dışı yollarla para kazanmanın yeni yoluna adım atabiliyoruz.


The Ballad of Gay Tony’nin sunduğu yeni harita, yeni macera ve yeni yüzlerin yanında eski dostlarla karşılaşmak mutlu ediyor insanı. Niko’yla karşılaştığımızı söylemiştim, ayrıca Roman ve Brucie gibi isimleri de görüyoruz, ikisi gece kulübüne gelip rahatsız edici hareketler yapabiliyorlar. Yani ikisi de hiç değişmemiş tıpkı bıraktığımız gibi. Hatta Brucie’nin ağabeyiyle iş yapıyoruz.

Luis’in kızlara düşkün bir insan olduğunu da belirtmek gerek. Gece kulüplerinde dans ederek kızları tavlayabiliyor kendisi, dans etmek başlarda zor gelebilir ancak tuşları çözdüğünüz zaman ortada zorluk kalmayacak.


The Lost and Damned

Lost and Damned da diğer paket gibi güzel bir videoyla başlıyor, üyesi olduğumuz motor çetesi tanıtılıyor. The Lost isimli çetenin önemli üyelerinden biri olan Johnny Klebitz’i kontrol ediyoruz. Çetenin lideri Bill Grey, özgürlüğüne kavuştuktan sonra işleri tekrar devralıyor ve maceramız burada başlıyor. Bill yokken gruba liderlik eden Johnny, Bill’in gelmesiyle normal bir üye olarak devam ediyor işlere. Bu durum hem grup içinde anlaşmazlıklara ve Johnny’nin kendisini istemediği savaşlarda bulmasına neden oluyor. Şehirdeki en büyük düşmanımız ise başka bir motor çetesi olan Angels of Death.


TLD’nin diğer ek pakete göre daha sert ve acımasız bir havası var, zaten şehrin görüntüsü daha karanlık ve kasvetli. Karakterlerin konuşmaları, diyalogları, yaptıkları hareketler, yaşam tarzları ve standartları çok farklı. Daha fazla aksiyon ve tehlikeli görevler var. Johnny, Luis’e göre çok daha kötü yerlerde bulunuyor ve yaşıyor. Liberty City’nin Times Meydanı ve Brodway’i gibi yerler yerine daha varoş bölgeleri ön planda. Ancak yine de eğlenebileceğimiz aktiviteler var, kulüp binasında bilardo, şans oyunları gibi oyunlar oynayabiliyor, TV seyredebiliyor, arkadaşlarımızla bilek güreşi yapabiliyoruz. Ayrıca motor yarışlarına katılıp cebimize 3-5 kuruş koyabiliyoruz.


Görevlerde daha fazla hareket ve aksiyon bulunuyor. Birçok kovalamaca ve çatışma sahneleriyle karşılaşıyoruz. Düşmanları öldürdükten sonra, destek kuvvetle uğraşıyor, onların da icabına bakınca polislerden kurtulmaya çalışıyoruz sürekli. Genelde operasyonlara çete arkadaşlarımızla gidiyoruz, yalnız olmadığımız için biraz daha rahatız. Çete üyeleri arasında belli bir disiplin var, motorlarla yolda ilerlerken liderin gerisinde durmak gerekiyor, onun önüne geçtiğinizde Bill hemen mızmızlanmaya ve laf yetiştirmeye başlıyor.

The Lost and Damned’ta da eski dostlarla karşılaşıyoruz, görevler esnasında Niko ve Playboy gibi karakterleri görebiliyoruz, hatta onlarla operasyona gidiyoruz.



Sonuç

GTA IV’ün muhteşem hikayesinden sonra böylesine kaliteli iki hikaye çıkaran Rockstar’ı tebrik etmek gerek. Yaşayan şehir Liberty City’e tekrar konuk olmak, yeni karakterlerin yeni hikayelerine tanık olmak oldukça zevkli. Yeni görevler, yeni karakterler ve oyuna eklenen yeni araçlar, bu şehre tekrar adım atmak için yeterli.

GTA IV: Episodes From Liberty kesinlikle oynanması gereken bir ek paket. İki zıt dünyanın iki zıt kahramanıyla, sizleri ekrana bağlayan maceralara ‘hayır’ demeyin.

Sistem Gereksinimleri

Minimum sistem gereksinimleri

İşletim Sistemi: Windows Vista (Service Pack 1) / XP (Service Pack 3) / Windows 7
İşlemci: 2,4 GHz saat hızı ile 1,8 GHz ya da AMD Athlon X2 64 bir saat hızı ile Intel Core 2 Duo işlemci
RAM: 1,5 GB (XP) / 2 GB (Vista / Windows 7)
HDD: 16 GB
Ekran Kartı: NVIDIA 7900 veya ATI X1900s 256 video belleği MB

Önerilen sistem gereksinimleri
İşletim Sistemi: Windows Vista (Service Pack 1) / XP (Service Pack 3) / Windows 7
İşlemci: Intel Core 2 işlemci 2,1 GHz frekansta ile 2,4 GHz ya da AMD Phenom X3 bir frekans ile Quad
RAM: 2 GB (XP) / 2,5 GB (Vista RAM / Windows 7)
HDD: 16 GB
Ekran Kartı: NVIDIA 8600 veya ATI 3870 video belleği 512 MB